musa paksoy

• •

Üzeri örtülemeyecek kadar güçlü: Zayıf olma İhtiyacı

Geniş zamanın eylemlerinin içinde kendimize yer edindirip ötekiliğimizden arındırıldığımızda –çünkü akan zamanı tüketimle doldurmanın zorunluluğuna uyarken tüketilenin kendimiz olduğunu kaçırırız-; zamanın kiplerini tamamlan-mış gibi görünerek doldurup, geçmişin geniş zamana yaydığı acıyı yaşamak yerine; bize dayatılan güçlü gözükmek zorunda olduğumuz gerçeğinin üzerini –dı’yı –dir’e çevirerek örteriz. Oysa çağın formu olan hızı yaşamak, bizi öznelliğimizden koparır. Bu kopuşun varlığı işgal edici amacı ise; boşluğun verdiği o acıyla karşılaşmanın ağırlığını yaşamamak için güçsüz görünmemeyi sağlamaktır oysa:

“Gerçek tabu zayıflıktır; en büyük suç zayıf olmaktır; kimsenin itiraf etmeye cesaret edemediği şey, kendini zayıf hissetmektir; gerçek zayıflık insanlar başlarına gelenin ne olduğunu bilemeyecek kadar küçük oldukları bir zaman oluşmuş olsa bile. Size çoğunlukla düşmanca davrandığını hissettiğiniz bir rekabet dünyasında zayıf olmayı göze alamazsanız ve çocukluğunda aşırı ölçüde duraklamış bir çoşkusal gelişim ve önemli erken evrelerde başarısız bir ben gelişimi yaşadığını keşfedecek kadar talihsiz birisi çıkarsa, bu kişi çok geçmeden tüm enerjisini içindeki çocuğu gizlemeye ya da denetim altına almaya harcamayı öğrenir.” (Guntrip, 2020, s. 135).

Fakat zayıflık, dikte edilen “güçlü dur” düsturu ile öznenin hakikatini yok sayar. Çünkü zayıf-olmak neoliberal varoluşta bir eksidir. Eksi yalnızca üzeri örtülerek artıya çevrilir bu sayede özne düstura uyar ve güçlü-olma zorunluluğunu benimser. Üstelik bunu baskı yahut dışlanma korkusu yapmaz, bu, ekranların –gözler de o ekranlardan biridir- bakışı ile herkesin içinde yer edinme amacının bir arzu haline getirilmesi ile oluşur. Bu oluşumda kişi -özne değil- seanslarda göründüğü kişiyi anlatır fakat göründüğü kişi bir araz çıkardığında yine en iyi bildiği şeyi yaparak apar topar üstünü örtmeye çalışsa da “artık” hakikat ortaya çıkmıştır. Guntrip’e kulak verelim: “Psikoterapinin pratikteki başlıca sorunu şudur; ‘Bu hasta kendindeki temel ben zayıflığını bilincine çıkmasına dayanabilir mi?’ Zayıflık bilince çıkınca büyük olasılıkla ‘dayanamıyorum, tek istediğim ölmek” duygusuna kapılacaktır” (Guntrip, 2020, s.141). İşte tam da bu anda tek gerçek olan ölümün yankısı artık olan “şey” ile hakikate dokunur, “hız” ile uzaklaştırılan eksi, “yavaşça eksik”liğe dönüşür ve arzu hiç kimsenin üzerini örtemeyeceği boşlukta  –öznenin boşluğunda- ortaya çıkar.

Kaynakça:

  • Guntrip, H.(2020). Şizoid Görüngü Nesne İlişkileri ve Kendilik (İ. Babacan,Çev.) İstanbul: Metis